Sal: 39 / Hejmar: 469 / Çile 2021
Newroz HalkıAdar 2020
Kasım Engin Halkımızın diriliş ve özgürlük bayramı olan Newroz’u yeni bir baharla karşılarken öncelikle Kürt halkını Newroz halkı haline getiren, halkımıza özgürlük fikrini aşılayan, ateşten bir direniş ruhuna ve yenilmez bir iradeye kavuşturan Rêber Apo’nun Newrozu’nu kutluyoruz. İmralı’da en ağır tecrit ve işkence altında 21 yıldır geliştirdiği Prometheusvari direnişini saygıyla selamlıyoruz. Halkımızın birliği ve özgürlüğümüzün meşalesi olan bu günü, geliştirdiği fedai eylem ve yaktığı üç kibritle Newroz ateşini daha derin anlamlara kavuşturan Çağdaş Kawa Mazlum Doğan şahsında tüm Newroz şehitlerimizi minnetle anıyoruz. Özgürlük uğruna büyük bedeller veren halkımızın şahsında tüm Ortadoğu ve Asya halklarının Newroz Bayramını coşkuyla kutluyoruz. Newroz, birçok anlamı kendi içinde barındıran bir kavram olarak Ortadoğu halklarının dil ve hafızasında önemli bir yer edinmiştir. Newroz, bir bayram olduğu kadar zulme karşı direniş, halklar arası birlik ve dayanışma, özgürlük ve zafer anlamına gelmektedir. Doğanın ve yaşamın kendini yenilemesi, yeni bir yıla başlangıç, toplumun kış soğuğundan, rehavetinden kurtularak üretime başladığı mevsimin başı demektir. Baharı müjdeleyen yeni gündür. Newroz, ezilen halkların özgürlüğe kavuşması ve bu özgürlüğü barış ve bayram tadında kutlamasıdır. Halkların, yaşamı kardeşçe paylaşmasıdır. Newroz, her ne kadar tarihte Med ve günümüzde Kürtlerle özdeşleşmişse de kökü neolitiğe kadar giden Ortadoğu halklarının bir direniş çizgisi ve geleneğidir. Kürt halkı bu direniş ve özgürlük çizgisine öncülük etmiş ve belli tarihsel süreçlerde bunu güncelleştirerek daha fazla pekiştirmiştir. Kürt halkı tarafından bu kadar canlı bir şekilde kutlanmasının nedeni budur. Toplumsal olgular tarihsel gerçekliklerinden kopuk olarak ele alınamazlar. Toplum geçmişini kültür, gelenek, zihniyet ve maneviyat olarak bugüne taşır ve canlı olarak yaşar. Her bitki kendi kökü üzerinde şekillenir. Toplumsal olgular, tarihsel geçmişlerinin birikimi üzerinde öz ve biçim kazanırlar. Nasıl ki, insan hafızasıyla varsa ve hafızasız bir insan kişilik ve kimliğini kaybetmiş sayılırsa, halkların hafızası da tarihsel kültürlerinden oluşmaktadır ve kültüründen, tarihsel hafızasından koparılmış bir halk kimliğini, zihniyetini ve iradesini kaybetmiş demektir. Böyle bir halk, egemen ulusların asimilasyon ve beslenme nesnesi olarak tüketilmeye, kölelik statüsünde yaşamaya ve yok olmaya mahkumdur. Tarihsel kültürü ve kökleriyle bağı güçlü olan toplumlar ise sağlıklı ve özgür yaşayan toplumlardır. Geçmiş, bu anlamda olmuş, bitmiş ve geride kalmış bir olgu olarak görülemez. Bu nedenle, “Tarih Şimdidir” diyoruz. Birçok durumda tarihin ve geçmişin günümüz üzerindeki etkisi geçmişin kendisinden daha güçlü olabilmektedir. Tarihte yaşanan bir kıvılcım bugün için bir yangına dönüşebilir ve egemenlerin saltanatını küle dönüştürebilir. Özgürlükle özdeşleşen tarihsel bir zaferin anısı bir halkı ölüm ve kölelik uykusundan uyandırarak tarihte ender yaşanır bir direnişin öznesi haline getirebilir. İşte, Newroz ve Newroz günleri Kürt halkı için tam da bu anlama gelmektedir. Newroz ateşinin yakılması sadece özgürlüğün müjdesi değildir Tarih ne hep tekerrürden ibarettir, ne de düz bir çizgide ilerler. Tarih, zaman ve mekânın yeniliklerini ekleyerek tekerrür eder. Ne eski tümden yok olur, ne de yeni nevi şahsına münhasır olarak tezahür eder. Eski yeninin içinde, yeni ile birlikte birçok yönüyle öz ve biçim olarak sentezlenir. İkinci doğa olarak toplumda bu iç içelik ve süreklilik çok daha fazla böyledir. Halkların yarattığı maddi ve manevi kültür kolay kolay yok olmaz ve toplumsal yaşamı belirlemeye, ona yön vermeye devam eder. Tarihsel gelişimi birbiriyle ilişki ve çelişkisi içinde, sürekli bir kavga ve çatışma içinde iki nehrin paralel akışı biçiminde düşünmek gerçekçidir. Bu nehirlerden biri demokratik uygarlığı, ahlaki politik toplumu, kısacası demokratik ve özgür toplumsallığı temsil ederken diğeri de merkezi uygarlığı, devletçi ve iktidarcı sistemi temsil etmektedir. Toplumda direniş ve özgürlük uğrana yaratılan her şey bir kültür olarak sonraki kuşaklara devredilir. Benzer şekilde devletçi uygarlığın halklar üzerinde uyguladığı her türlü kıyım, zulüm, köleleştirme ve bunun yol ve yöntemleri de kirli bir miras olarak kendinden sonrakiler tarafından sürdürülür. Yaklaşık üç bin yıl öncesine gittiğimizde Ortadoğu halkları üzerinde egemenlik kuran Asur İmparatorluğunun zulüm ve kıyımla eş anlama geldiğini görebiliriz. Öyle ki, Asur devlet yöneticileri insan kellelerinden kuleler inşa etmekle övünür hale gelmişlerdir. Bu Nemrudî imparatorluk halkların, kabile ve aşiretlerin yaşam mekanlarını işgal etmekte, tüm maddi değerlerine el koymakta, insanları köleleştirmekte ve geriye kalanları katliamdan geçirmede sınır tanımamaktadır. Burada ahlaktan ne kadar uzaklaşıldığını, yozlaşmanın hangi düzeyde yaşandığını görmek mümkündür. Bu gaddarlık ve zulüm en sembolik ve mitolojik ifadesini Dehaq’ta bulmaktadır. Yüzyıllara varan Asur despotizminin soykırım uygulamaları Dehaq zamanında zirvesini yaşamaktadır. Her gün insan beyni ile beslenen bir kralın mitolojik anlatımında ifadeye kavuşan bir insan kırımı, oluk oluk kan akması söz konusudur. Başta Kürt halkı olmak üzere Ortadoğu’da bulunan birçok halk köleleşme veya yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Direnmekten ve direnerek özgürlüğünü elde etmekten başka bir yol ve seçenek bulunmamaktadır. Bazen kötülük, karanlık, zulüm ve adaletsizlik yoğunlaşarak bir kişide, bir güç veya devlette somutluk kazanır. Bunun adı Asur olur, Dehaq olur. Aynı zamanda ve buna karşı aydınlık, özgürlük, kardeşlik ve adalet de yoğunlaşarak bir kişide, bir direnişte, bir sembolde somutluk kazanarak ifadeye kavuşur. Bunun adı Demirci Kawa olur, Med direnişi olur, Newroz ateşi olur. Newroz ateşinin yakılması sadece özgürlüğün müjdesi değildir. Halkların tarih boyunca aydınlık birlikteliği ve kardeşliği, dayanışmayı, eşitliği vb. temsil etmiştir. Ateş, Kürt halkı tarafından hep kutsal olarak görülmüştür. İnsanı insan yapan biraz da ateştir. Ateş, aydınlatıp ısıttığı kadar insanı doğadan ve her türlü kötülükten korumuştur. Bir beslenme aracı olduğu kadar bir savunma aracı da olmuştur. Zerdüştlüğün mabetlerinde ateş hep yanar, sönmesine izin verilmez. Avesta’da dile gelen kutsal söz ve ocakta, Ateşgahlarda tüten ve Newrozlarda yakılan ateş, Kürt halkının özgürlük bilincini hep diri tutmuştur. Benliğini ve özgürlük iradesini kutsal söz ve kutsal ateşte birleştirmiştir. Kutsal ateşle aydınlanan zihin, hafıza bilinçlidir. Muhafaza eder, geçmişini de geleceğini görür. Kutsal ateşin ışığından mahrum kalan zihin ise unutur, kör olur. Ne geçmişini hatırlar ne de geleceğini görür. Kürdistan’da gelişen Apocu direniş Kürdistan’ı özgürleştirecek ve Ortadoğu’yu demokratikleştirecektir Kürt halkı Avesta’nın sesini kaybettiğinde, sözün sesini işitmez, duymaz olduğunda, kutsal ateşi söndüğünde sudan kesilen bir ağacın kurumaya başlaması gibi kurumaya başladı. Tıpkı ruhunu yitiren bir beden gibi. Mabetlerindeki ateş söndüğünde Kürtler, soğumaya başlayan bir cesede dönüştü. Atarlardaki ateşin alevi sadece bedenlerimizi ısıtmıyordu. Ateş, sözün ve özgürlüğün sembolüydü. Sözün gücünü ve ışığını yansıtan ateşin alevleri manevi dünyamızı da ısıtıyor ve zihinlerimizi aydınlatıyordu. Kürtlerin kutsal ateşi söndüğünde veya söndürüldüğünde zihinlerimiz karanlığa boğuldu. Toplumsal cehaletimizin başlangıcı ve karanlık tarihimizin hikayesi böyle başladı. Kutsal sözünü yitiren, sözün sesini duyamayan toplum, toplum olmaktan çıkar. Kutsal ateşinden mahrum kalan, onun ışığını yitiren toplum dağılır. Gönül ateşini kaybedince kuruyan, vücut ateşini kaybedince cesede dönüşen beden misali. Kürtler, toplumdan, toplum olmaktan çıkmış, toplumsallıkları dağılmışsa nedeni budur. Bu, sözünü, sesini, ateşini, ışığını kaybettiğindendir. Sönmeye yüz tutan ateşi, Newrozlarda tekrardan gürleştiren, kesilen nefesimize toplumsal soluk aldıran, unutulmaya yüz tutan dilimizi dirilten ve özgürlüğümüzün gür sesi olan Önder Apo, Kürt halkının yeniden dirilişini sağlamıştır. Çağdaş Kürt tarihi ve özgür Kürt’ün dünyasına bir Güneş gibi doğan Önder Apo hakikat ve özgürlük Önderliği olarak kabul edilmiştir. Kürt halkının “Ateşin ve Güneşin Çocukları” olarak tanımlanması, Önder Apo’nun Güneş ile özdeşleştirilmesi tesadüf değildir. Halkımızın tarihsel hafızasında bulunan ve kutsal olana dair anılara atıfla bağlantılıdır. Bugün Asur İmparatorluğu’nu ve kralı Dehaq’ı aratmayan devletler benzer bir akıbeti Ortadoğu halklarına reva görmektedirler. Bunun en somut ifadesini sömürgeci Türk devleti ve devletin başı Erdoğan şahsında görmek mümkündür. Buna Kürdistan’ı işgal eden dört sömürgeci ulus devleti de eklemek gerekir. Eğer diğer sömürgeci devletler aynı düzeyde saldırı ve katliamlar yapmıyorsa, daha demokratik oluşlarından değil, zayıf düşmüş olmalarından kaynaklanmaktadır. Ancak faşist Türk devletiyle bugün hiçbiri yarışamaz. Bir devlet düşünün ki, Kürt halkının özgür varlığını en büyük tehdit ve tehlike olarak görsün, kendisi için bir beka sorunu var saysın. Böyle kabul ettiği için tüm gücüyle nerede bir özgür Kürtlük varsa oraya kırmızı kumaş görmüş boğa gibi saldırsın. Dünyada hegemonya kuran çağdaş Dehaqların desteğini de arkasına alan bu zihniyet ve faşist iktidar başta Kürt halkı olmak üzere egemenliğini kabul etmeyen tüm halklara kan kusturmaya yemin etmiş gibidir. Dört parça Kürdistan’da soykırım uygulamaktadır. Rojava, Şengal, Başûr Kürdistan’da bunu günlük saldırılarla yaparken tüm bölgeye de soykırım politikalarını dayatmaktadır. Kendini emperyalist güçlere peşkeş çekerek bu soykırım politikalarına onay ve destek almaya çalışmaktadır. Bugün Rojava’da halkların özgürlük devrimi yaşanmaktadır. Yakılan özgürlük ateşinin etrafında bölgedeki tüm halklar elele, omuz omuza halaya durmaktadır. Çağdaş Dehaq Erdoğan’ı sarayında uyutmayan ve kâbus gördüren işte Rojava’daki bu tablodur. Asur zulmüne karşı Kürt halkı nasıl içinden Keyakser, Diyako, Demirci Kawa gibi önderler ve kahramanlar çıkarmışsa bugün de başta çağdaş Kawa Mazlum Doğan olmak üzere Kemaller, Egîdler, Berîtanlar, Zîlanlar, Delaller, Saralar ve yüzlerce ardılı kahramanlar çıkarmaktadır. Demirci Kawa’nın elindeki gürz nasıl Dehaq’ın beynini parçalamış, Diyako’nun ordusu Asur egemenliğine son vermişse; Kürt halkının PKK öncülüğündeki özgürlük direnişi de bu sömürgeci faşist sistemin sonunu getirecektir. Dehaq’ın başına yıkılan Ninova kalesinin burçlarında yakılan ateş nasıl özgürlük ve halkların kurtuluşunu müjdelediyse dört parça Kürdistan’da gelişen Apocu direniş Kürdistan’ı özgürleştirecek ve Ortadoğu’yu demokratikleştirecektir. Her tarihsel direniş ve toplumsal devrimin temelinde güçlü bir düşünce, felsefe veya inanç sistemi vardır. Devrime ve direnişe ilham ve güç kaynağı olan bu zihniyettir. Devrim önce zihniyette inşa edilmiştir. Güçlü zihinsel inşalar ve zihniyetler güçlü toplumsal direnişleri ve zaferleri beraberinde getirmiştir. Zihniyet için gerekli olan irade ve ahlakı Zerdüştlük topluma vermiştir. Zerdüşt inancı ve felsefesi olmadan Medlerin direnişini ve özgürlüğü sağlayan zaferini düşünemeyiz. Zerdüşt’ün aydınlık düşüncesiyle Ortadoğu halklarına öncülük eden Med halkı karanlığın sembolü Asur despotizmini yenilgiye uğratmıştır. Ahura Mazda’nın etrafında kenetlenerek Ehriman’ın güçlerini yok etmiştir. Bugün Önder Apo’nun düşüncesi, felsefesi ve paradigması çağdaş bir Zerdüştlük olarak halkların ihtiyaç duyduğu, güç, ilham ve moral aldığı aydınlığı sağlamaktadır. En ileri bir ideoloji ve düşünce olarak zihniyet ve maneviyatımızı oluşturmaktadır. Kürt halkı bu düşünce ve felsefe ile Ortadoğu halkalarına öncülük etmektedir. Bu düşünce gücüyle çağdaş Dehaqlara kök söktürmektedir. “Kürdistan sömürgedir” sözü büyük bir yargılamadır Zerdüştlük Kürt halkının birliğini sağladığı gibi Ortadoğu’da ezilen halkları da kapsayarak kucaklamış ve ortak bir mücadelede, Asur’a karşı tarihi direnişte buluşturmuştur. Bir direniş felsefesi olarak karanlığa, zulme ve köleliğe karşı aydınlığın, adalet ve özgürlüğün sembolü olmuştur. Önderliğimizin geliştirdiği Demokratik Ulus ve Demokratik Konfederalizm, bir bütün olarak Demokratik Modernite paradigması da bir özgürlük felsefesi olarak Ortadoğu’da aynı rolü oynamaktadır. Rojava Devrimi’ne öncülük eden Önderlik düşünce ve paradigması Kürt’ü, Arap’ı, Asuri-Süryani, Çerkez’i, Türkmen’i ile tüm halkları kardeşlik ve eşitlik temelinde direnişte bir araya getirmiş ve büyük bir savunma savaşına sevk etmiştir. Tüm çağdaş Dehaqlar en ileri teknik ve büyük ordularla saldırmalarına karşı Kürt Özgürlük Hareketi öncülüğündeki bu irade ayakta kalmaya ve direnmeye devam ediyorsa kaynağını Önderliğimizin geliştirdiği bu düşünce gücü ve paradigmadan almaktadır. Kürt halkı tarih boyunca Türk ulus devletinin işgali altında olduğu kadar, hiçbir zaman bu kadar inkâr ve imha ile karşı karşıya kalmamıştır. Kürdistan’da yürütülen fiziki ve kültürel soykırım politikalarıyla Kürt kültür ve toplumsal birikimine ait ne varsa bitirilmek ve mezara gömülmek istenmiştir. Bu konuda kısa sayılabilecek bir sürede önemli bir mesafe alındığı da bilinmektedir. Öyle ki, 1970’lere gelindiğinde Önder Apo, “Kürdistan’da kendine ihanet etmemiş tek bir birey kalmamıştır” diyerek bu vahim duruma işaret etmiştir. Vahşet ve zülüm ne kadar ağır ve derinse, saldırılar ne kadar büyük ise karşı çıkışlar da bunu karşılayacak ve aşacak düzeyde olmak zorundadır. Yoksa altından kalkmak mümkün değildir. Nitekim 1925-40 yılları arasında Kürdistan’da yaşanan başkaldırılar bu nedenle katliamla ezilmiş ve imha edilmiştir. Yaşanılan yenilgiler ve dayatılan katliamlar korkuyu derinleştirmiş ve umutları daha da zayıflatmıştır. Önder Apo’nun çıkışı tüm bunları aşacak güçte olduğu için tarihe damgasını vurmuştur. Önderliğin yola “Kürdistan sömürgedir” belirlemesiyle başlaması, büyük bir söz ve bilincin filizlenmesi anlamında halkımızın çağdaş tarihinde bir milattır. Bu belirleme bir söz olmanın çok ötesinde anlamlara sahiptir. Bu söz aynı zamanda bir karardır, kararlaşmadır. Bu söz büyük bir yargıdır, büyük bir yargılamadır. Sömürgeci Türk sistemini ret etmiş, yargılayıp mahkûm etmiştir. Köle Kürt’ü ret etmiş ve özgür Kürt’ün oluşmasının iradesini açığa çıkarmıştır. Bu söz bir iddia ve tutumun, bir duruşun ifadesidir. Dilsizlerin dile gelen sözü, üstü betonla kapatılan bir hakikatin çığlığı, Kürdistan’ın asi dağlarının bir volkan patlaması misali haykırışı olmuştur. Bu söz bir karar ve yenilmez bir iradenin ilanıdır. Bu söz bir devrimdir, düzen yıkan, yeniden bir düzen inşa edendir. Bu söz devrimin dile gelişi ve eyleme geçişinin sesidir. Bir fısıltı ile başlayan ve Fırat suyu gibi gümbürdeyerek çoğalan, bir kıvılcımla başlayıp Kürdistanı, Ortadoğu’yu boydan boya saracak bir ateşe dönüşen, devrimin tam da sesidir! Newroz alanına akan Cizîr halkımızın tutumu korku duvarlarını yerle bir etmiştir 1973 yılında bir Newroz gününde, Ankara’nın Çubuk Barajı’nda Önder Apo’nun aldığı karar, geliştirdiği irade ve eylemiyle tarihe yön vermiştir. Önderliğin Mazlum gibi yoldaşları da fedai eylemleriyle tarih olmuşlardır, tarih yazmışlardır. “Tarih bazen bir kişide somutluk kazanır, bir kişi tarih olur, tarihe yön verir.” Mazlum Doğan yoldaşın Diyarbakır zindan karanlığında, faşist, sömürgeci devletin inkâr, imha ve ihanet dayatmalarına karşı yaktığı üç kibrit çöpü ve gerçekleştirdiği eylem Kürdistan’ın tüm dağlarında tutuşan gür ateşlere dönüşmüştür. Mazlum hevalin 21 Mart 1982 Newroz’unda çaktığı kıvılcım bir yangına dönüşerek egemenlerin saltanatını tutuşturmuştur. Mazlum’un “Teslimiyet ihanete, direniş zafere götürür” şiarı Kürdistan devriminde bir çizgi ve yeni yaşam felsefesi haline gelmiştir. Büyük zindan direnişi Kürt halkının ve Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin önünü açmış, yolunu aydınlatmıştır. Mazlum ile başlayan, Ferhat ve Dörtlerle devam eden Hayri, Kemal, Akif ve Ali Çiçeklerle, Büyük Ölüm Orucu’yla zafere ulaşan tarihi Zindan Direnişi zindanın duvarları arasında kalmamış, Kürdistan’da gerilla savaşının ve özgürlük devriminin başlamasına vesile olmuştur. Ülkeye dönüş ve gerilla mücadelesi başlarken büyük güç, moral ve ilham kaynağı olmuştur. Kürt halkının uyanışına, dirilişine, ruh ve bilinç kazanmasına yol açmıştır. Binlerce Kürt genci Mazlum’un çağrısına ses olmuş ve gerilla saflarında yerini alarak eylemine eylem katmıştır. Kürt halkı bu önderlerinden aldığı ruh, bilinç ve cesaretle başkaldırmış, bayrama gider gibi serhildanlara kalkmış ve direniş iradesini tüm dünyaya, dost ve düşmana göstermiştir. Mazlum’un çaktığı Newroz kıvılcımını başka Newrozlarda Zekiye Alkan Amed Surlarında, Rahşan Demirel İzmir-Kadifekale’de, Ronahî ve Berîvanlar kapitalist modernitenin buz gibi soğuk Avrupa merkezlerinde bedenlerini ateşe verip Newroz ateşini harlandırarak gürleştirmişlerdir. Sema Yücelerden Zülküf Gezenlere kadar bu direniş mirasını devralanlar bu çizginin fedai militanları olmuşlardır. Bu ateş hiç sönmemiş, daha da harlanarak düşmanın korkulu rüyası olmuştur. Bu irade, korku ve teslimiyeti, ihanet ve ölümü yenmiştir. Çünkü gösterilen bu iddia, kararlılık ve inanç, bir özgür yaşama kararıdır. Özgürlük uğruna büyük bedellerle yaratılan bir mücadele çizgisi ve kültürüdür. Kürt halkı ve Kürt özgürlük mücadelesi bu direniş kültürüne ve özgür insan iradesine dayanmaktadır. PKK Newroz’un ifade ettiği tüm değerlerin birikim ve sentezini temsil etmektedir. Halkımız, “PKK halktır, halk burada” sloganlarını Newroz meydanlarında haykırırken bu bütünleşmeyi özlü bir şekilde dile getirmiştir. Şehit Berîvan’ın öncülüğünde düşmanın tankına, topuna karşı Newroz alanına akan Cizîr halkımızın tutumu korku duvarlarını yerle bir etmiştir. Cizîr Newrozu’nun kana bulanmasına karşı Nisêbîn halkının ikinci kez ayağa kalkması ve büyük bedeller vererek katliamı protesto etmesi Kürt halkında başlayan ulusal birlik ruhu, destek ve dayanışmanın işareti olmuştur. Cizîr ve Nisêbîn’le başlayan ve dalga dalga tüm Kürdistan’a yayılan Newroz kutlamaları bir halkın dirilişini ifade etmiştir. Kürt halkının kendi kimliğine, kültürüne dönüşü ve özgür yaşam felsefesine yeniden kavuşması anlamına gelmiştir. Newroz’u tarihsel gerçeğine uygun kutlayan halkımız, Newroz’a yeni anlamlar katmış, yeni duygular, yeni bir ruh kazandırmıştır. Ölüm uykusundan kalkan, dirilişini başaran bu halkı artık hiçbir kimse, hiçbir güç özgürlüğünden alıkoyamayacaktır. Düşmanın Newroz’dan bu kadar korkması ve 1990 yıllarının Newrozlarına vahşice saldırması, halkımıza katliam dayatması boşuna değildir. Newroz ateşinde kendi karanlık sisteminin sonunu görmüştür. Yasak, baskı ve katliamlarla Kürdistan’daki işgal ve sömürgeciliğini uzatmaya çalışmıştır. Ancak halkımız her koşulda ve büyük bedeller pahasına da olsa Newroz’u kutlamıştır. Newroz’u bir gün ile sınırlamaktan çıkarmış, her günü Newroz ve mücadele günü haline getirerek, bizatihi kendisini Newroz halkı haline getirmesini bilmiştir. AKP-MHP faşizmi özel ve psikolojik savaş yöntemleriyle ömrünü uzatmaya çalışmaktadır Kürt halkının PKK öncülüğünde gelişen ve Newroz ile özdeşleşen özgürlük mücadelesi 47 yıldır aralıksız bir şekilde devam etmektedir. Kürt halkı Newrozu tarihin derinliklerinden gün yüzüne çıkarırken, Newroz da Kürt halkını kökleriyle buluşturmuş ve düşmana karşı direnme cesareti aşılamıştır. Her Kürt çocuğunun ilk eylemi denilebilir ki, Newroz bayramına katılmaktır. Zafer işareti eşliğinde “Biji Serok Apo” sloganını haykırmak her Kürt gencinin, Kürt insanının çocukluk anılarını süslemektedir. Mart ayı, aynı zamanda düşmanla tarihi bir hesaplaşma aydır. Mart ayı katliamlar kadar büyük direnişlerin ve şehadetlerin yaşandığı bir aydır. Her bir günü büyük bedeller ve direnişle geçmiştir. Bu nedenle Çağdaş Kawa Mazlum Doğan’la Newroz’da başlayan ve 28 Mart’ta şehit düşen Egîd yoldaşın şehadet tarihine kadar devam eden haftayı halkımız Ulusal Kahramanlık Haftası olarak ilan etmiş ve kutlamıştır. Bu kahraman yoldaşlarımızın yaşam tarzları ve mücadele çizgileri bile tek başına bir halkı ayağa kaldırmaya yeterdir. Bu ulusal kahramanlarımızın duruş ve devrimde öncülük tarzları, bize nasıl yaşamamız ve nasıl savaşmamız gerektiğini gösteren temel bir perspektif olmaktadır. Bütün bu direnişler bize sadece direnmeyi değil zafer kazanmayı, özgürlük ve kurtuluşu dayatmaktadır. Zaferi erteleme lüksümüz olmadığı gibi buna sabır ve tahammülümüz de kalmamıştır. Önder Apo 21 yıldır İmralı mutlak tecrit sisteminde rehin tutulmaktadır. Tek başına bu gerçeklik bile bize anı anına mücadeleyi emretmektedir. Yetersiz yoldaşlığımızın utancını ve Önderliğimize, devrime olan borcumuzu ancak İmralı sistemini parçalayarak ödeyebiliriz. Önderliği fiziki olarak özgür çalışır ve yaşar koşullara kavuşturmadan rahat bir uyku yüzü görmemek devrimci sorumluluğumuzun gereğidir. Önderlik 3 Mart’ta aile görüşmesinde bize ve halkımıza önemli bir çağrıda bulunmuştur. Her şeyin mücadeleyle kazanılacağını, mücadele yükseltilirse İmralı’daki tecridin kırılacağını, çözüm ve özgürlüğün de geleceğini belirtmiştir. AKP-MHP faşist iktidarı Kürt, Türk ve diğer tüm halkların ortak mücadelesiyle bertaraf edilecektir. Mücadele örgüt ve eylemle yapılır. Halklarımızı örgütledikçe eyleme kaldırabilir, eylem halinde oldukça faşizm yıkılabilir. Bu nedenle Newroz’un bize yüklediği en öncelikli görev ve sorumluluk mücadeleyi her alanda yükseltmektir. Bu Newrozlu günlerde, bu baharla başlayan yılı düşmanı kesin yenilgiye uğratma ve özgürlüğümüzü kazandığımız bir yıl haline getirme en temel görevimizdir. Ulusal birliğimizi Newroz ile özdeşleşen ulusal ruh ve bilinçle yerine getirme zamanıdır Düşman en zor dönemini yaşamaktadır. Her geçen gün daha fazla saldırganlaşması gücünden değil, zayıflığından kaynaklanmaktadır. Ekonomik olarak iflas noktasına, siyasi olarak kendini sürdüremez duruma gelmiş ve savaş dışında iktidarda kalmanın koşullarını kaybetmiştir. Sömürgeci Türk devleti ve AKP-MHP hükümeti Kürt soykırımını başarıyla tamamlamayı kendisi için varlık gerekçesi haline getirmiştir. Türkiye’nin tüm imkanlarını bunun için seferber etmekte, tarihin en kirli savaşını Kürt halkına karşı yürütmektedir. Ancak kısa sürede sonuç alacağı hesabı ile başladığı bu savaş uzadıkça kesilen fatura ağır gelmekte ve her geçen gün altından kalkamaz duruma gelmektedir. Bu nedenle her gün bir kriz yaşamakta, suni çelişkilerle Türkiye’yi savaş gündeminde tutmakta ve milliyetçi, ırkçı duyguları körüklemektedir. Bu iktidar özel ve psikolojik savaş yöntemleriyle ömrünü uzatmaya çalışmaktadır. 1990’lı yıllarda geliştirilen özel ve kirli savaş nasıl devleti çeteleştirmişse, sömürgeci Türk devletini bir çete devleti haline getirmişse, bugün yürütülen bu kirli savaşın tahribatları çok daha ağırdır. Türk devleti dünyada DAİŞ gibi çetelerle bir anılır olmuştur. Bu kirli savaşta toplumdan gerçekleri gizlemek için her türlü yalan, manipülasyon ve psikolojik savaş yöntemlerine başvurulmaktadır. Bu uygulamalar eninde sonunda ve en başta da gelip Türk toplumunu vuracaktır. Şimdiden toplu aile intiharları, artan kadın cinayetleri, toplumsal yozlaşma şeklinde yansımasını bulmaya başlamıştır. Bir devlet ve toplum uzun bir süre bu durumu kaldıramaz. Ancak böyle de olsa Özgürlük ve başarı kendiliğinden gelmeyecektir. Newroz ruhu ve özgürlük bilinciyle örgütlenen ve ayağa kalkan halkımızın mücadelesiyle zafere ulaşılacaktır. Ulusal birliğimizi sadece siyasi partiler düzeyinde değil, halkımızın bulunduğu her yerde Newroz ile özdeşleşen ulusal ruh ve bilinçle yerine getirme zamanıdır. Düşman topyekûn saldırmaktadır. Halkımız da tüm güç ve enerjisini bir seferberlik halinde devrime akıtmalıdır. Normal bir süreçte değiliz. Halk olarak ya özgürlüğümüzü büyük kazanacağımız ya da büyük kaybedeceğimiz düşmanla tarihi bir hesaplaşmanın içinde olduğumuz bir süreçten geçiyoruz. Yaşamımızı buna göre örgütlemek, her şeyi devrimin başarısına göre ayarlamak halk olarak herkesin, her birimizin öncelikli sorumluluğu olduğu gibi, bu topraklarda yaşayan halklarımızın da sorunudur. Doğru bir halkların kardeşleşmesi temelinde,-ki Newroz bu coğrafyanın ve belki de dünyanın en eski hoşgörü kültürüne dayalı olarak gelişen ortak bayramı olması gerçeğini de dikkate aldığımızda- hep birlikte yeni ve çağımızın zalim Dehaqlarına karşı ortaklaşarak direnişe geçmemiz insanlığın bize emrettiği tarihi bir görevdir. Yine, gerilla düşmanın tüm tekniğine karşılık fedai bir ruh, büyük bir kararlılık ve iradeyle her yerde düşmana darbe üstüne darbe vurmaktadır. Bu halkın en güzel gençleri, kadın ve erkekleri en ön saflarda çelikten bir iradeyle düşmana geçit vermemektedir. Düşmanın işgal girişimlerini boşa çıkarıyor, heveslerini kursaklarında bırakıyorlar. Kürt halkının özgürlük militanları görevlerini en zor koşullarda, büyük bir emek ve fedakârlıkla yerine getirmeye çalışmaktadır. Halkımız da bulunduğu her yerde ayaktadır, değerlerine sahip çıkmaktadır. Zindanlar, Önderliğe ve devrime karşı büyük bir duyarlılık ve sorumlulukla imkanlarını seferber etmeye, güç vermeye çalışmaktadır. Bugün için Devrimci Halk Savaşı stratejisi’nin gereği olarak tüm alanlardaki gücümüzü birleştirip daha üst bir hamle yapmaya ihtiyaç vardır. İnanıyoruz ki, nasıl ki Med halkı yıkılamaz denilen Asur İmparatorluğunu Ortadoğu’nun tüm renkleri ve halklarıyla Newroz ruhuyla yerle bir etmişse, halkımız da bu Newroz’la birlikte geliştireceği mücadeleyle bölgemizin kadim halklarıyla birlikte bu sömürgeci Türk devletini yenilgiye uğratarak Ortadoğu halklarına yemyeşil ve umut dolu baharları getirecektir. | ||
© 2021 Serxwebûn |